YESRİP


Join the forum, it's quick and easy

YESRİP
YESRİP
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

YESRİP ×÷)(»๑۩۞۩๑: ﷲ ×÷·.·´¯`·)» doğru yerdesiniz kardeşliğin buluştuğu mekan «(·´¯`·.·÷× ﷲ :: ๑۩۞۩๑«)(÷×


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

İltifat Edilmeyecek Üç Zümre

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1İltifat Edilmeyecek Üç Zümre Empty İltifat Edilmeyecek Üç Zümre Ptsi Ara. 22, 2008 7:21 pm

e.ubey

e.ubey
{{{~Yönetici~}}}
{{{~Yönetici~}}}

İmam Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste:

ثَلاَثَةٌ لاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ: اَلْمُسْبِلُ إِزَارَهُ وَالْمَنَّانُ الَّذِي لاَ يُعْطِي شَيْئاً إِلاَّ مَنَّهُ، وَالْمُنَفِّقُ سِلْعَتَهُ بِالْحَلِفِ الْكَاذِبِ

"Üç zümre vardır ki, Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz ve onlara can yakıcı bir azap vardır: Elbiselerini sürüyerek yürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve malına yalan yeminle revaç verip satmaya çalışan"[38]

Meal Bir Mirsaddır

Arz ettiğimiz bu Türkçe metin yukarıdaki hadisin kısacık bir mealidir Mealler, sadece bir mirsad ve ölçüdürler Onlarla hakikat aranır ama onlar hakikatin kendisi olamazlar Kur'ân'ı dahi mealde arayanlar ne büyük bir yanlış ve yalana takılıp kalmışlardır Çünkü Kur'ân'ın Allah tarafından indirilen şeklinde mucizelik vardır Onu meal hâline getirdiğinizde, derisi yüzülmüş bir nesneye benzetmiş olursunuz Onun için, esas olan, Kur'ân ve hadisin bizzat kendi orijinal lafızlarıdır Binaenaleyh, biz de yukarıda zikrettiğimiz hadisin lafzı üzerinde bir nebze durarak, anlatılmak istenen hususa zihni yaklaştırmaya çalışacağız Zaten, bizim bütün yaptığımız, o nur fevvaresi etrafında dönüp durmaktan ibarettir Bu, bir seyr-i aklî ve zihnîdir Dua ve niyazımız, Cenâb-ı Hakk'ın bizleri seyr-i ruhânîde muvaffak kılmasıdır

ثَلاَثَةٌ "Üç" mutlak olarak bırakılmıştır İsterseniz siz buna, erkek veya kadın, isterseniz zümre veya cemaat diyebilirsiniz Ve yine bu üç kişi veya zümreden maksadın, âlimler ya da cahiller olduğunu söyleyebilirsiniz Burada esas üzerinde durulması gereken husus, bunların kimliklerinden çok, vasıfları olduğu için, hadiste bu mesele tasrih edilmeyip mutlak bırakılmıştır

ثَلاَثَةٌ nekre bir kelimedir Sonundaki tenvin, nekrelik ifade eder Demek ki bunlar belirsiz ve meçhul insanlardır Onlar öyle belirsiz insanlardır ki, onları belli edecek bir kimlikleri yoktur Onlar hor ve hakir insanlardır O kadar hor ve hakirdirler ki, onlara değer vermeye değmez Nasıl ki Cenâb‑ı Hak, onların yüzüne bakıp onlarla konuşmaz; öyle de sizler de, merak edip onlarla konuşmaz ve onları tanımayı değerli bulmazsınız Onlar, kalıplarıyla değil, kalbleriyle yenik düşmüş ve vicdanları, cesetlerinin altında kalıp ezilmiş kimselerdir Yüce ve yüksek yerlere karşı içlerinde zerre kadar istidat yoktur Süfliyet çukurunda yuvarlanıp durmaktadırlar

Bu "üç" kelimesinin hemen ardından, üç tane de geniş ve gelecek zamana delâleti olan fiil zikrediliyor Bu üç fiil, bu üç zümre için karanlık bir tablo çiziyor İnsan daha üç denince hemen, bu "üç"ün sırtına binip, o üç zümrenin karanlık akıbetini seyrediyor gibi oluyor

Üç Mahrumiyet

Mükâleme Mahrumiyeti

İlk fiil, لاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ cümlesinin başındaki fiil-i muzaridir Fiil‑i muzarinin ise, hem geleceğe hem de geniş zamana delâleti vardır Kendisinde hitap çiçeği açan ve Allah'a muhatap olma istidadı verilen insanla, Allah konuşmayacaktır Felaket, işte bu ilk cümle ile başlamaktadır Rahmân sûresinde; Allah, onda beyanı yarattığını bir nimet, bir minnet olarak söylediği hâlde, gör ki, şimdi Allah (celle celâluhu) bu insanla konuşmayacaktır Hâlbuki, insanın konuşması, Cenâb-ı Hakk'ın mütekellim oluşunun bir delilidir Kendi konuşmasına delil olan ve konuşan insan, öyle bir duruma düşmüştür ki, Allah (celle celâluhu) onu kendisine muhatap kabul edip konuşmamaktadır

İnsanın, en çok konuşmaya ve derdini anlatmaya muhtaç olduğu bir günde ona, sözünün dinlenmemesinden daha büyük azap olabilir mi? O, medet istemekte ve çırpınıp durmaktadır Ancak, onun yardımına koşacak yegâne Zât onu hiç mi hiç dinlememektedir Kur'ân-ı Kerim bu tabloyu anlatırken قَالَ اخْسَؤُوا فِيهَا وَلاَ تُكَلِّمُونِ "Kesin sesinizi ve benimle konuşmayın" der[39] Çünkü sizin konuşma yeriniz dünyada idi orada konuşacak ve "üns billâh"ı yakalayacaktınız Dünyada iken Cenâb-ı Hakk'a enîs olmadınız Bugün de O, sizin enîsiniz değildir

Nazar-ı İlâhî Mahrumiyeti

İkinci tablo ise وَلاَ يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ "Allah onlara bakmaz" Onların, en çok rahmet nazarına muhtaç olacakları o günde, Cenâb‑ı Hak, onlara kat'iyen rahmet nazarıyla bakmayacaktır Bazı yüzler beşaşet içinde pırıl pırıl parlarken, bazı yüzler de o gün asık ve abûs olacaktır[40] Hiç şüphesiz, Cenâb-ı Hakk'ın rahmet nazarıyla bakmadıkları, bu ikinci grup insanlardır

Herkes ismiyle çağrılırken, herkes bir vesileyle kurtuluşa ererken, kendilerine bakılmayan bu insanların durumu ne kadar feci, ne kadar ürperticidir!

Kâ'b b Mâlik'in, çok kısa bir süre için cezalandırılarak Allah Resûlü tarafından böyle bir muameleye tâbi tutulması, hem ona hem de vak'ayı duyanlara ne kadar giran gelir[41] Hâlbuki sözünü ettiğimiz kimseler bu akıbete ebedî olarak müstehak olacaklardır Aman Allahım! Cehennem dahi bu kadar korkunç olamaz Rahmeti sonsuz bir Rabb'in, insana bir an dahi bakmaması, ne büyük bir azap, ne korkunç bir akıbettir!

Ne diyebiliriz ki? İnsanlar, hep yaptıklarının karşılığını bulacaklardır Hayır yapanlar hayır, şer işleyenler de şerle karşı karşıya kalacaklar

Tezkiye Mahrumiyeti

Üçüncü durum ise, وَلاَ يُزَكِّيهِمْ "Allah onları temizlemez veya temize çıkarmaz"

İnsanlar, burada temizlenip, oraya tertemiz gitmelidirler Temizleme ameliyesi dünyada yapılır Ahirette ise, insanı ancak Cehennem temizler Onun için Cenâb-ı Hak onları tezkiye de etmeyecektir

İnsanlar, imtihan turnikesine bir kere girer ve on ikiden vurma imkânını bir kere elde ederler Kendisine verilen bu fırsatı değerlendiren kazanır, ihmal eden de kaybeder Bunun üçüncü bir şıkkı yoktur

Hz Eyyub'un maddî hastalıklarına bedel ruh, vicdan, latîfe-i rabbaniye, sır, hafî, ahfâ, bütün his ve duyguları hırpalanmış, delik deşik olmuş zavallı insan, o gün bu perişan hâline bakacak, acaba temizlenebilir miyim diye ümide kapılacak Ne var ki, bu üç sınıfa ait insanları Cenâb-ı Hak orada temizlemeyecektir

Akıbet: Azab-ı Elîm

Ve akıbet: وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ "Onlar için can yakıcı bir azap vardır" Onlar, hemen bir adım daha attıklarında karşılarına çıkacak tek şey, o korkunç azaptır Öyle bir azap ki, can yakan, insanın iliklerine kadar işleyen bir azap İşte onlar, kendilerini böyle bir azabın gayya ve girdabında bulurlar

Böyle bir akıbete dûçâr olacak olan şu üç zümre kimlerdir? Kimdir onlar ki, Allah onlarla konuşmayacak, onların yüzlerine bakmayacak ve onları asla temizlemeyecektir? Ve kimdir onlar ki, onlara can yakıcı bir azap hazırlanmıştır?

Hadisin buraya kadar olan kısmını okuyan bir insanda, müthiş bir merak uyanmıştır ve şimdi o, bütünüyle dikkat kesilmiş, bu üç meçhul zümrenin kimliğini öğrenmek için, bütün tecessüs gücünü harekete geçirmiştir Allah Resûlü sözlerine devamla: اَلْمُسْبِلُ إِزَارَهُ "Eteklerini sürüye sürüye gezen" demektedir Bu söz, kibir ve gururdan kinayedir

Roma, Yunan ve Grek tarihlerinde, eteklerini sürüye sürüye gezen insanların resimlerini görürsünüz Mevzu ile alâkalı çevrilmiş filmlerde bu daha da açık görülür Ancak, esas olan etek sürümek değil, bu işin bir gurur ve kibir alâmeti olarak simge hâline getirilmesidir Zaten hadiste kastedilen de budur

Kibir ve Gurur

Gurur ve kibirin nasıl kötü bir illet olduğu ve nasıl kötü neticeler doğurduğu birçok âyet ve hadiste ayrı ayrı ele alınıp işlenmiştir Meselâ, bir hadislerinde Efendimiz: "Kalbinde zerre miktar kibir bulunan insan Cennet'e giremez"[42] buyurmuşlardır

Çünkü, kalbinde zerre kadar kibir ve gurur bulunana Allah (celle celâluhu) hidayet yollarını tıkamıştır Cenâb-ı Hak, Kur'ân'ında şöyle buyurmaktadır:

سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي اْلأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لاَ يُؤْمِنُوا بِهَا وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الرُّشْدِ لاَ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ

"Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri, âyetlerimden uzaklaştıracağım (Onları anlamayacaklar) Onlar, bütün mucizeleri görseler yine de iman etmezler Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen onu yol edinirler Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir"[43]

Kibir, basireti kör eden bir perdedir Kibirle meşbû bulunan bir vicdan, kâinatta sayfa sayfa yazılmış mucizeleri göremez, idrak edip anlayamaz Zira, basiret körleşince idrak adına basar da hiçbir işe yaramaz

Büyüklük ancak Allah'a mahsustur Günde beş defa minarelerden ilan edilen bu hakikatin bir başkasına izafesi nasıl hoş görülebilir ki?

Bir kudsî hadiste Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

اَلْكِبْرِيَاءُ رِدَائِي وَالْعَظَمَةُ إِزَارِي، فَمَنْ نَازَعَنِي وَاحِداً مِنْهُمَا قَذَفْتُهُ فِي النَّارِ

"Kibriya, benim ridâm, azamet ise benim izârımdır Kim benimle bu mevzuda münakaşaya kalkışırsa onu (başaşağı getirir) Cehennem'e atarım"[44]

"Kibriya": büyüklük, ululuk demektir, Cenâb-ı Hakk'ın bir sıfatıdır İnsan için, iç ve dış elbiseler ne ifade ediyorsa –keyfiyeti bizce meçhul– Cenâb-ı Hak için de kibriya ve azamet aynı şeyi ifade eder Bu iki sıfatı Cenâb-ı Hak'la paylaşmaya kalkanı Allah, hakkıyla paylar ve Cehennem'ine atar

Kibirli kalbe iman taht kuramaz Başka bir ifadeyle, Allah'tan başkasının taht kurduğu bir kalbe, Allah'a iman gelip oturmaz Hareket ve davranışlarıyla, kibri, gururu temsil eden adamın da durumu budur Hadiste böyle bir insan, "eteklerini sürüye sürüye yürüyen" olarak ele alınmaktadır

Başa Kakma

İkinci insan veya zümre de, "mennân"dır Allah (celle celâluhu), ona mal ve mülk vermiştir ki, bu nimetlerden kendisi istifade ettiği gibi, başkalarına da infakta bulunsun, Cenâb-ı Hak da ona, bu infakına mukabil, birine binle karşılık versin Ancak bu insan, hiç oralı olmamış; infakta bulunmadığı gibi, bazen verse de, onu da başa kakmak ve minnet etmekle iptal etmiştir Oysa ki hem o mal, hem de kendisi Allah'ın mülkü ve memlûkü idiler Onun bütün vazifesi Cenâb-ı Hakk'ın malını tevzi etmekten ibaret iken o, asıl mülk sahibi gibi insanlara minnet etme sevdasına düşmüştür Bu ne büyük bir gaflet, bu ne korkunç bir düşüştür!

Allah (celle celâluhu) ona mülk vermiştir Ancak bu mülkte, başkalarının da hakkı vardır Hâlbuki bu insan, cimrilik yapmakta, verdiği zaman da başa kakmaktadır Kendisini eza takip eden sadakadan ise, hiç vermeyip, isteyeni güzelce savmak daha iyidir ki, Kur'ân-ı Kerim: قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى buyurmaktadır[45]

"Mennân" aynı zamanda cimri insandır Hâlbuki cimrilik, insanı Allah'tan, Cennet'ten ve diğer insanlardan uzaklaştırır uzaklaştırır ve Cehennem'e yaklaştırır Efendimiz bir hadislerinde cimri hakkında şöyle buyurmaktadır:

اَلْبَخِيلُ بَعِيدٌ مِنَ اللّٰهِ بَعِيدٌ مِنَ الْجَنَّةِ بَعِيدٌ مِنَ النَّاسِ قَرِيبٌ مِنَ النَّارِ

"Cimri, Allah'tan uzaktır Cennet'ten uzaktır insanlardan uzaktır Cehennem'e yakındır"[46]

Fiil Cinsinden Ceza

Hadiste, belâgat kaideleri açısından; "leff ü neşr-i mürettep" vardır Yani, وَلاَ يَنْظُرُ إلَيْهِمْ ibaresi, "mennân"a bakmaktadır Zira ikisi de ortadadır Birinci ve sonuncu ifadeler de yine birbirlerine bakarlar Durum böyle olunca, bu hadisten şöyle bir nükte anlamak da mümkündür: Nasıl ki, mennân, dünyada iken, insanlara rahmet nazarıyla bakmamış, onlarla ilgilenmemiş, bazen verdiğini de başa kakmakla iptal etmiştir; ahirette de, bu yaptıkları cinsinden bir ceza ile karşılaşacak ve Cenâb-ı Hak da ona aynı şekilde muamele edecektir

Kibir ve gururla yürüyen, eteklerini sürüyen, başkalarıyla konuşmaya tenezzül etmeyen insanlar da, ahirette kendileriyle Cenâb-ı Hakk'ın konuşmayacağını bilmelidirler Bilmeli ve o cezaya götüren yollarda yürümemelidirler

Normal zamanda bile yemin etmek doğru değilken, yalan yere ve sırf dünyevî menfaat temini gibi hasis bir duyguya kapılarak yemin etmek ve böylece malına revaç kazandırıp onu satmaya çalışmak, bu da insanı yine karanlık akıbete doğru sürükleyen üçüncü tablodur ki وَلاَ يُزَكِّيهِمْ tehdidi de bu hususa bakmaktadır

Üçüncü zümre وَالْمُنَفِّقُ سِلْعَتَهُ بِالْحَلِفِ الْكَاذِبِ ifadesiyle anlatılmaktadır

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bunlar, ticarette yalan söyleyerek kâr etmeyi hesaplamış, yalan yeminlerle halkı kandıracağına inanmış insanlardır Evet, azaba müstehak olan üçüncü zümre de işte bunlardır

Allah Resûlü'nün şu "cevâmiü'l-kelim"ine bakın ve şöyle deyin: فَصَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ Her hadisten sonra böyle söylemek bize bir borçtur ve O'nun her ifadesi, bize "Muhammedün Resûlullah" dedirtmektedir

[38] Müslim, iman 171-174; Tirmizî, büyû 5; Ebû Dâvûd, libâs 25
[39] Mü'minûn sûresi, 23/108
[40] Bkz: Âl-i İmrân sûresi, 3/106-107; Kıyamet sûresi, 75/22-25; Abese sûresi, 80/38-41
[41] Bkz: Buhârî, meğâzi 79; Müslim, tevbe 53-55
[42] Müslim, iman 147-149; Tirmizî, birr 61; Ebû Dâvûd, libâs 26
[43] A'râf sûresi, 7/146
[44] Müslim, birr 136; Ebû Dâvûd, libâs 26 (Lafız Ebû Dâvûd'dan alınmıştır)
[45] "Bir tatlı söz, bir kusur bağışlama, peşinden incitme gelen sadakadan çok daha iyidir" (Bakara sûresi, 2/263)
[46] Tirmizî, birr 40; Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, 3/27

http://yesrip.yetkinforum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz