YESRİP


Join the forum, it's quick and easy

YESRİP
YESRİP
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

YESRİP ×÷)(»๑۩۞۩๑: ﷲ ×÷·.·´¯`·)» doğru yerdesiniz kardeşliğin buluştuğu mekan «(·´¯`·.·÷× ﷲ :: ๑۩۞۩๑«)(÷×


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Bediüzzaman Said Nursî

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Bediüzzaman Said Nursî Empty Bediüzzaman Said Nursî Paz Ara. 21, 2008 8:29 pm

e.ubey

e.ubey
{{{~Yönetici~}}}
{{{~Yönetici~}}}

Seksen küsûr yıllık ömür yaşayan Bediüzzaman Said Nursî, hayatının çeşitli safhalarında birçok isim, imza ve ünvanlar kullandı.
Meselâ: Molla Said, Saidü'l-Meşhur, Said-i Kürdî, Bediüzzaman, Garibüzzaman, İbnüzzaman, Mehmed Said Nursî, vesaire...
Bunlardan önemli bir kısmının belgesini, yandaki sütunlarda dizayn edilmiş çerçevelerde görmektesiniz.
Hemen ifade edelim ki, bunların hiçbiri rast gele kullanılmış isim ve imzalar değildir. Şüphesiz, herbirinin ayrı bir mânâsı var; herbiri ayrı bir sebep ve hikmete binâen kullanılmış.
Bunlara mânâsız ve boş gözlerle bakanlar ise, yanlışa düşmekten bir türlü kurtulamıyor.
Aradan bunca zaman geçmesine rağmen, bu zâtın ismini hâlâ "Şeyh Said-i Nursî" veya "Şeyh Said-i Kürdî" diye telâffuz edenlere rastlanılmaktadır.
Diğer yandan, bir yanlışı düzelteyim derken, ikinci bir yanlışa düşenlerde var. Tıpkı, Sabah gazetesinde yazan Emre Aköz gibi. 19 Ocak 2003 tarihli yazısında şöyle diyor: "Nurculuğun kurucusu Said Nursî, ...Nurs köyünde doğdu. O zamanlar soyadı olmadığı için, insanlar baba adları, ya da doğdukları yerle ayırt edilirdi. Nurs köyünde doğduğu için, Said Nursî, yani Nurslu Said dendi. Said-i Nurs da denebilir. Ama bakıyoruz, 'İslâmcı' denilen gazetelerde bile bazan 'Said-i Nursî' diye yazılıyor ki, yanlıştır. Bilen bu hatayı yapmaz."
Hemen belirtelim ki, "Said-i Nursî" gibi, "Said Nursî" yazılışı da yanlış değildir. Birincisi, Arapça, Farsça, Osmanlıca ve hatta Kürtçe isim terkibine uygunluk arzederken; ikincisi ise, Türkiye'de halen yürürlükte olan "adı, soyadı" formatına tamamiyle uyum sağlamaktadır.
Gerçi, Bediüzzaman'ın resmî soyadı Nursî değildir. Fakat, kendisi tâ başından beri (1920'lerden itibaren) bu tabiri soyadı yerinde benimseyip, ömrünün sonuna kadar da kullanmıştır.
Bize düşen, bunu saygıyla karşılamaktır.

Medih için değil...

Said Nursî'ye "Bediüzzaman" ünvanını kullandığı için, zaman zaman sorular sorulmuş , hatta tenkitler yöneltilmiş, o da bunlara muknî cevaplar vermiştir.
Bu hususla alâkalı olarak, Hutbe-i Şâmiye isimli eserinin "Reddü'l-Evham" bölümünde yer alan şöyle bir suâl ve cevap var:
"Sual: Sen imzanı bazen 'Bediüzzaman' yazıyorsun. Lâkap medhi imâ eder.
"Cevap: Medih için değildir. Kusurlarımı, sened-i özrümü, mazeretimi bu ünvan ile ibraz ediyorum. Zira bedi, garip demektir. Benim ahlâkım, sûretim gibi ve üslûb-u beyanım, elbisem gibi gariptir, muhaliftir. Görenekle revaçta olan muhakemat ve esalibi, benim üslûp ve muhakematımla mikyas ve mihenk itibar yapmamayı bu ünvanın lisan-ı haliyle rica ediyorum. Hem de muradım, 'bedî', acip demektir.

"Şâh-ı Merdan"

Üstad Bediüzzaman'a ait bir madenî mührün olduğunu, muhtelif vesikalarda görüp öğreniyoruz.
Bazı durumlarda, parmak izi veya imza ile birlikte, bu mührü de kullanmıştır.
Mührün üzerinde nelerin yazılı olduğu ise, bizim gibi çoğu kimse için de mûcib-i meraktır.
Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye ile ilgili vesikalarda da dikkat çeken Bediüzzaman'a ait mührün daha vâzıh bir suretini görüp, üzerine kazınmış yazıyı çözdüğünü belirten Van Edremit'ten muhterem Ata Beyaz Hocamız, hususî duâsına da dahil ettiği şekliyle, o mührün üzerinde şu ifadelerin yer aldığını bize beyan ettiler:
"Mirza, Nuriye, Şâh-ı Merdan, Hazret-i Bediüzzaman"
Mühürde yazılı Mirza babasının, Nuriye annesinin ismi, Şâh-ı Merdan ünvanı ise, Hz. Ali (kv) için kullanıldığını çoğunuz bilirsiniz.

"Mehmed Said Nursî"

Üstad Bediüzzaman'a ait, calib-i hayret ve dikkat bir diğer isim ve imza şekli ise, "Mehmed Said Nursî" yazılışıdır.
Bu isim ve imzayı, fethinin 500. yıldönümü vesilesiyle geldiği İstanbul'da kullanır. Üstelik, Samsun'da görülen Nur dâvâsıyla alâkalı bir dilekçede...
Şöyle ki: 1953 yılı baharında Emirdağ'dan gelerek üç ay kadar İstanbul'da kalan Bediüzzaman, o günlerde Samsun Mahkemesinde görülmekte olan "Büyük Cihad" dâvâsına rahatsızlığı sebebiyle gidip katılamayacağından, savcılık makamına dilekçe ile başvuruda bulunuyor.
İşte, bu 6 Mayıs 1953 tarihli dilekçenin altında sol işaret parmağının izi bulunan Üstad Bediüzzaman, ikamet adresinin hemen altında yazılan ismini "Mehmed Said Nursî" olarak yazdırırken, imzasını da "Mehmed Said" şeklinde atmış.
(Bkz: N. Şahiner; Bilinmeyen Taraflarıyla B. S. Nursî, Kasım 1991 baskısı, s. 400.)
İşte, Üstad Bediüzzaman'ın hayatını kuşatan bir 'acip'lik, bir 'garip'lik, yahut bir 'bedi'lik daha...
Temenni ederiz ki, bunca bilgi ve belge, bazı yanlışları düzeltmede ve bazı doğruları da öğretmede yardımcı unsur olsun.

http://yesrip.yetkinforum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz