7 Ameller Niyetlere Göredir
Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvûd, Hz Ömer'den naklediyor:
إِنَّمَا اْلأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى، فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ إِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُ إِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِهِ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ لِدُنْيَا يُصِيبُهَا أَوِ امْرَأَةٍ يَتَزَوَّجُهَا فَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا هَاجَرَ إِلَيْهِ
"Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü'ne müteveccih sayılır Kim de nâil olacağı bir dünyalık veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir"[12]
Bu sözlerin, Allah Resûlü'nden şerefsudur olmasına hicret sebep olduğu için, bu sözde ana tema hicrettir Zira, rivayete göre İki Cihan Serveri bu sözü şu hâdiseye binaen ifade buyurmuşlardır:
Mekke'den Medine'ye herkes Allah için hicret ediyordu Ancak ismini bilemediğimiz bir sahabi, sevdiği Ümmü Kays adındaki bir kadın için hicret etmişti[13] Şüphesiz bu zat bir mü'mindi ama, niyet ve düşüncesi davranışlarının önünde değildi
O da bir muhacirdi ama, Ümmü Kays'ın muhaciriydi Ancak Allah için katlanılabilecek bunca meşakkate o bir kadın için katlanmıştı İsim zikredilmeden, bu hâdise, Allah Resûlü'nün yukarıda zikrettiğimiz mübarek sözüne mevzu olmuştur Sebebin hususiyeti, hükmün umumiyetine mâni değildir Onun için bu hadisin hükmü umumîdir, her işe ve herkese şâmildir
Niyet
Evet, sadece hicret değil, bütün ameller niyete göredir İnsan hicret etmek istediğinde, niyeti sadece Allah ve Resûlü olursa, bunun karşılığı olarak Allah ve Resûlü'nü bulur Bu, namazda da, oruçta da, zekâtta da hep böyledir Yukarıda zikrettiğimiz bir hadiste de ifade edildiği gibi, Allah'ın hakkını gözeten insan, Rabbini hep yanında bulur Bu buluş, O'nun rahmet, inayet ve keremi şeklinde olur İnsan bunları bulduğunda coşar, kendinden geçer ve secdeye kapanarak Rabbine yakınlığını arttırmaya çalışır ve Rabbine yaklaştıkça da bütün amellerine bu duygu, düşünce hâkim olur Bu hâkimiyetin gölgesinde, her şeyin değişip başkalaştığı âleme geçtiğinde, yani kabirde, berzahta, haşirde, sıratta da yine Rabbini hep karşısında bulur Şayet amelleri, onu Livâü'l-Hamd'e ulaştırabilirse, orada da İki Cihan Serveri'ne mülâki olur ve tasavvurlar üstü bir maiyyete erer
Hâlbuki, niyeti Allah olmayan bir insan, bütün sa'y ü gayretine rağmen, eğer hicretten maksadı bir kadınsa, bütün o meşakkatler cismaniyete ait zevkler için çekilmiş ve bir mânâda katlandığı her şey heba olup gitmiş sayılır
Hep cismaniyetini yaşayan, hep bedenî hayatla oturup kalkan, hiçbir zaman vicdan ve ruhunun sesine kulak asmayan bir insan, boşa oturup kalkacak, şurada-burada ömrünü beyhude tüketecek ama, kat'iyen hayatını Cenâb-ı Hakk'ın rızasına göre ayarlayan insanların elde ettiği neticeyi elde edemeyecektir Zaten başka bir hadislerinde de Efendimiz: "Mü'minin niyeti, amelinden hayırlıdır"[14] buyurmaktadır Zira insan, ne kadar gayret ederse etsin, niyetindeki ameli yakalayamaz Cenâb-ı Hakk'ın engin rahmetidir ki, yapılan amelden ziyade, içteki niyete göre muamele etmektedir Dolayısıyla, insanın niyetinin ona kazandırdığı, elbette yaptıklarından daha fazla olacaktır Evet, işte bu yönüyle de mü'minin niyeti amelinden daha hayırlıdır
Mevzuyla alâkalı olması yönünden şu hadise de dikkatinizi rica edeceğim Efendimiz bir hadislerinde: أَلاَ وَإِنَّ فِي الْجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا صَلَحَتْ صَلَحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ، وَإِذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ، أَلاَ وَهِيَ الْقَلْبُ "Dikkat edin! İnsanın bünyesinde bir et parçası vardır Eğer o salah bulursa bütün ceset salah bulur; eğer o bozulursa bütün ceset bozulur Dikkat edin, o kalbdir"[15] buyurmaktadır
İhlâsınız olursa zemini bulup serptiğiniz bütün tohumlar hayattar olur Başlangıçta rüşeymler gibi zayıf ve çelimsizdirler ama, zamanla salınan selviler hâline gelirler Ve siz, ötede onların gölgesinde yaşarsınız Evet, onlar, sizin niyetlerinizin sıhhati ölçüsünde serpilir gelişir ve Cennet meyveleri hâlinde karşınızda arz-ı endam ederler
Niyetle insanın âdet ve alışkanlıkları, birer ibadet hükmüne geçer Akşam yatarken gece ibadetine niyetli olan bir insanın, uykudaki solukları dahi zikir yerine geçer Zaten böyle olmasaydı, bu kadar az zamanda, bu kadar az amelle Cennet nasıl kazanılırdı ki? Evet, eğer mü'mine ebedî bir hayat verilecekse, bu onun ebedî kulluk niyetine bahşedilmiş bir lütuf olacak ve dolayısıyla da ona ebedî Cennet'i kazandıracaktır Diğer kutupta kâfir için de durum aynı şekildedir Yani o da ebedî Cehennem'e müstehak demektir
Evet biz, niyetimizdeki ebedî kulluk düşüncesiyle Cennet'e hak kazanıyoruz Kâfir de niyetindeki ebedî nankörlük azmiyle Evet, amellerin en küçüğünden bilâ-istisna en büyüğüne kadar bütününe değer ve kıymet kazandıran ve âdeta onlara hayatiyet kazandıran, ancak ve ancak niyettir
Hatta, iyiliklerde sadece niyetin kazandırdığı çok şey vardır Meselâ bir insan, bir haseneye niyet etse de onu yapamasa, yine bir sevap alır Eğer onu yaparsa, durumuna göre bazen on, bazen yüz, bazen de daha fazla sevap kazanır Hâlbuki kötülükler, niyette kalsa günah yazılmaz, yapıldığı zaman da sadece bir günah yazılır[16] Elbette ki her kötülüğün günahı da kendi cinsinden bir cezayı gerektirir
Hicret
Bu arada hadiste, hicrete ayrı bir ehemmiyet verildiği de gözden kaçırılmamalıdır Gerçi hususî mânâsıyla hicret bitmiştir Zira Allah Resûlü: لاَ هِجْرَةَ بَعْدَ الْفَتْحِ "Mekke fethinden sonra hicret yoktur"[17] buyurmaktadır Fakat umumî mânâsıyla hicret devam etmektedir ve kıyamete kadar da devam edecektir Çünkü, hicret, cihadla ikiz kardeştir, beraber doğmuşlardır ve beraber yaşayacaklardır Cihadın kıyamete kadar devam edeceğini de bildiren yine bizzat Efendimiz'dir O, bu mevzuda şöyle buyurmaktadır: اَلْجِهَادُ مَاضٍ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ "Cihad kıyamet gününe kadar devam edecektir"[18]
Evet, anadan, babadan, yârdan, yârândan ayrılıp, muhtaç bir gönüle hak ve hakikati anlatabilme uğruna memleketini terk edip diyar diyar dolaşan her dava adamı, her inanmış insan, hiç bitmeyen bir hicret salih dairesi içindedir ve bunun sevabını da mutlaka görecektir
Diğer taraftan, Allah ve Resûlü yolunda yapılan hicrete lütfedilecek belli ve muayyen bir sevaptan bahsedilmemektedir İhtimal ki bu türlü amellerin sevabının ötede birer sürpriz olarak verileceğine işaret içindir Melekler bu ameli aynıyla yazarlar; mükâfatını da Cenâb-ı Hak bizzat kendisi takdir buyurur
Hadisin başındaki اِنَّمَا hasr'ı ifade eder Böylece mânâ; "Ameller, ancak niyetle amel hâline gelir" demek olur ki, bu da niyetsiz hiçbir ibadetin makbul olmadığı mânâsına gelir Nitekim insan, niyetsiz bin rekât namaz kılsa, senelerce aç kalsa, malının hepsini sarf etse, hacca ait rükünlerin hepsini niyetsiz olarak ve haccı kasdetmeden yerine getirse, bu insan ne namaz kılmış, ne oruç tutmuş, ne zekât vermiş ne de hacca gitmiş olur Demek ki bütün bu hareket ve davranışları ibadet hâline getiren, insanın niyetidir
Günahlardan Hicret
Mevzua bir kere daha göz atacak olursak görürüz ki, Allah Resûlü, evvelâ, niyet gibi şümullü bir mevzuu üç kelime ile izah etmiş; ardından da hicret gibi çok muhtevalı bir hususa iki üç cümleyle işarette bulunmuştur Günahları terk etme mânâsına gelen hicretten başlayarak, kıyamete kadar cereyan edecek olan hak yolundaki bütün hicretleri, bütün muhaceretleri, "sehl-i mümteni" bir üslûpla hem de bir iki cümleye sıkıştırarak ifade etmek, ancak beyanı lâl ü güher o Zât'ın işi olabilir
Şu hususu da açmak yararlı olacak: En büyük muhacir, günahlardan uzaklaşan ve Allah sevgisinin dışında kalan bütün sevgileri kalbinden silip atandır[19] Bir gün İbrahim b Edhem, Rabbine şöyle dua eder: "Yâ Rabbi, Senin aşkına tutuldum Senden gayrı her şeyi terk edip huzuruna geldim Seni gördükten sonra, bakışlarım başka şey görmez oldu"
O, tam bu dualarla dopdolu olduğu ve bu duanın mânevî atmosferi içinde bulunduğu bir sırada, Kâbe'nin kenarında oğlunu görür Oğlu da onu görmüştür Senelerin verdiği hasret, ikisini birbirine koşturur Tam sarmaş dolaş olurlar ki, hâtiften bir ses gelir: "İbrahim, bir kalbde iki sevgi olmaz!"
İşte o zaman İbrahim ikinci çığlığı basar: "Muhabbetine mâni olanı al, Allahım!" Ve oğlu ayaklarının dibine yığılıvermiştir[20]
Rahmet-i İlâhîye Hicret
Günahlardan kaçıp Rabbin kapısını çalma, O'ndan af fermanı gelinceye dek kapıdan ayrılmama bu da bir hicrettir Şu yakarış bunu ne güzel ifade eder:
إِلَهِي عَبْدُكَ الْعَاصِي أَتَـاكَ مُقِراًّ بِالذُّنُوبِ وَقَدْ دَعَاكَ
وَإِنْ تَغْفِرْ فَأَنْتَ أَهْلٌ لِذَاكَ وَإِنْ تَطْرُدْ فَمَنْ يَرْحَمْ سِوَاكَ
"İlâhî, günahkâr kulun sana geldi
Günahlarını itiraf edip sana yalvarıyor
Eğer affedersen, bu Senin şanındandır
Eğer kovarsan, Senden başka kim merhamet edebilir!"
Daha önceleri işleyip durduğu günahları terk ettikten sonra, bir daha aynı günaha dönmeyi, Cehennem'e girmekten daha ızdırap verici bulan bir insan, hep hakikî mânâda hicret yolundadır
Helâl hudutlarının son sınır taşlarını, mayınlı bir tarla gibi görüp oralara yanaşmayan; eline, ayağına, gözüne, kulağına, ağzına, dudağına dikkat eden bir insan, ömrünün sonuna kadar hep hicret ediyor demektir Bu insan, ister insanlar arasında bulunsun, isterse bir köşede uzlete çekilsin, mukaddes göç gönlünün derinliklerinde onun sadık yoldaşıdır Ancak uzlette, hicretin ayrı bir buudu vardır İnsan orada "üns billâh"a ulaşır ve ilâhî nefehatla serfiraz kılınır
Ayrıca, hadis-i şerif şu hususlara da delâlet, hiç olmazsa îma ve işarette bulunmaktadır:
a– Niyet, amelin ruhudur; niyetsiz ameller ölü sayılır
b– Niyet, hasenâtı seyyiâta, seyyiâtı da hasenâta çeviren nurlu ve sırlı bir iksirdir
c– Amelin amel olması niyete bağlıdır; niyetsiz hicret, turistlik; cihad, bâğîlik; hac, aldatan bir seyahat; namaz, kültür fizik; oruç da bir perhizdir Bu ibadetlerin, insanı cennetlere uçuran birer kanat hâline gelmesi ancak niyet mülâhazasıyla mümkün olur
d– Ebedî Cennet, ebedî kulluk niyeti, ebedî Cehennem de ebedî inkâr ve ebedî küfür kastının neticesidir
e– İnsan, niyeti sayesinde, çok küçük bir cehd ve az bir masrafla çok büyük ve çok kıymetli şeyler elde edebilir
f– Niyet kredisini iyi kullanabilenler, onunla dünyalara talip olabilirler
g– Dünya ve kadın, nimet olmaya müsait yaratıldıkları hâlde, o nimetlerin suiistimali veya onlarla olan münasebetlerin dinî kıstaslara göre ayarlanamaması neticesinde bu nimetler, Allah ve Resûlü'nün hoşnutluğuna alternatif olabilir Dolayısıyla da kazanç kuşağında insana her şeyi kaybettirebilirler
İşte, bunlar ve bunlar gibi daha nice meseleler var ki, her biri başlı başına birer kitap mevzuu olduğu hâlde zerrede güneşi gösterebilen ve deryayı damlaya sıkıştırmaya muktedir olan bir Söz Sultanı'nın beyanında, bu koskoca muhtevayı ifade için üç-beş kelime yetmiştir
[12] Buhârî, bed'ü'l-vahy 1; eymân 23; Müslim, imâre 155; Ebû Dâvûd, talak 10
[13] Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, 9/103; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, 1/10
[14] Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, 6/185
[15] Buhârî, iman 39; Müslim, müsâkât 107
[16] Bkz: Buhârî, rikâk 31; Müslim, iman 203-208
[17] Buhârî, cihad 1; Müslim, imâre 83-86
[18] Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, 5/96
[19] اَلْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللّٰهُ عَنْهُ
[20] Ferîdüddin Attâr, Tezkiretü'l-evliyâ, İbrâhim b Edhem'in hayatı kısmı