Müslim'in naklettiği bir başka hadiste yine Allah Resûlü şöyle buyurmaktadır:
أَلاَ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَا يَمْحُو اللّٰهُ بِهِ الْخَطَايَا وَيَرْفَعُ بِهِ الدَّرَجَاتِ قَالُوا: بَلَى يَا رَسُولَ اللّٰهِ قَالَ: إِسْبَاغُ الْوُضُوءِ عَلَى الْمَكَارِهِ وَكَثْرَةُ الْخُطَا إِلَى الْمَسَاجِدِ وَانْتِظَارُ الصَّلاَةِ بَعْدَ الصَّلاَةِ فَذَلِكُمُ الرِّبَاطُ فَذَلِكُمُ الرِّبَاطُ فَذَلِكُمُ الرِّبَاطُ
"Allah'ın, hatalarınızı silip temizleyeceği ve sizi derece derece yükselteceği (önemli) bir hususa delâlet edeyim mi? Ashabı: Evet yâ Resûlallah dediler O da şöyle buyurdu: (Şartların alabildiğine ağırlaştığı ve) abdestin zorlaştığı durumlarda, eksiksiz, tastamam abdest almak, mescitle (ev arasında gelip) gidip çok yol yürümek ve bir namazdan sonra diğer bir namazı beklemeye koyulmak, işte (sınır boylarında nöbet tutma seviyesinde kendini Hak'la) irtibatlandırma budur"[52]
Şimdi, yine gücümüz yettiği ölçüde bu zeberced söz dizisi üzerinde duralım:
Evvelâ, Allah Resûlü, أَلاَ kelimesiyle, sözünün başında tenbih yapıyor ve muhatapları uyarıyor Zira hadisin devamında anlatılacak olan meseleler, dikkat isteyen meselelerdir Zaten onların yapılması, ancak dikkat ve uyanıklıkla mümkündür Bazı davranışlara insan, uyku hâlinde de muvaffak olabilir Meselâ, bir insan uyuduğu için zina etmese veya uyuduğu için gıybette bulunmasa, en azından böyle günahlara girmemiş olur Fakat bizim üzerinde durmak istediğimiz davranışlar, bizzat uyanıklık isteyen ve ancak uyanık olanların yapmaya muvaffak olacakları amellerdendir Onun için, sözün başına tenbih edatı olan أَلاَ getirilmiştir
"Hata" kelimesi de, hadiste dikkat çeken bir kelimedir Her insan hata işler Hatta hatası olmadığını söyleyen bir insan, en büyük hatayı yapmış sayılır Hata işlememek enbiyâya mahsustur; herkes hata işler, hata işleyenlerin en hayırlısı da tevbe edenlerdir[53] İşte burada Allah Resûlü, insanı gayyaya doğru sürükleyen hatalardan kurtulma çaresini haber vermek istiyor
Sadece hatadan kurtulmak yeterli değil, insanın derece derece yükselmesi ve mesafe alması da çok önemlidir Aslında hatanın silinmesi de onun bir derece yükselmesi demektir Diğer yapacağı amellerle de o, ayrı derinliklere ulaşacaktır Böylece insan menfî-müsbet bu amelleri sayesinde nurdan bir helezon içine girecek ve sürekli nâmütenâhîliğe doğru pervaz edecektir Zannediyorum, mârifet-i ilâhiye deryasında yelken açmak da bu olsa gerek
Bu amellerden birincisi, en zor şartlarda abdest almaktır Ancak bu abdest, arızasız, kusursuz olmalıdır Karda, kışta, soğukta, bazen suyun abdest alınmaz gibi olduğu anlarda
İkincisi, mescit yolunda ömür tüketmektir Böyle bir ömür, bir gün, çürüyen bir çekirdek gibi, ahirette Cennet meyvesi veren bir ağaç hâline gelecektir Çok uzak mescitlere gitmek ve ayağın hiç mescidden kesilmemesi, bu da ikinci ameldir
Hedef: Namaz
Üçüncüsü ise, bir namazın ardından iştiyak içinde diğer namazı beklemektir Bu da, bir başka hadiste de ifade edildiği gibi,[54] kalbin mescide bağlı (asılı) olması, demektir
Namaz, ruhun istirahati, vicdanın tenezzühüdür Herkesin bir şeye karşı zaaf ve şehveti vardır Allah Resûlü'nün şiddetli iştiyak mânâsına şehveti ise, namaza karşıdır[55] Onun içindir ki, her defasında Bilâl'e seslenir: أَرِحْنَا يَا بِلاَلُ "Bilâl, bizi biraz rahatlat! (İçimize su serp!)"[56] der Ve وجُعِلَ قُرَّةُ عَيْنِي فِي الصَّلاَةِ "Namaz, bana gözümün aydınlığı kılındı"[57] buyurarak bu hususa işaret eder Zannediyorum, bizim Cennet'e girerken duyacağımız arzu ve iştiyakı, Allah Resûlü, her namaza duruşunda hissediyordu ve onun için de, bir namazdan sonra diğer namazı iştiyakla bekliyordu
Hadiste üç ayrı şey anlatılıyor Ancak, dikkat edilirse, bütün bu üç şeyin de namaz etrafında dönüp durduğu hemen anlaşılır
Namaz, insan hayatında, ucu miraca dayanan ve insanı, insanî hakikatlere karşı en güzel şekilde uyaran, tenbihte bulunan önemli bir faktördür ki, mü'minin miracı sayılmıştır
Namaz, dinin direğidir[58] ve sefine-i dini namaz yürütür O olmayınca, dinin uzun süre ayakta durması mümkün değildir Namaz, nasıl bizatihî tenbih işidir; öyle de edası da aynı şekilde bir münebbih olarak yerine getirilmelidir İnsan, namazını kalbi ve duyguları başka bütün meşgalelerden âzâde olarak eda etmelidir Onun içindir ki, insanın abdest için sıkıştığı bir durumda namaza durması makbul sayılmamıştır[59] Evet, insan, kafası böyle şeylerle meşgulken namaza durmamalıdır Çünkü o anda insanın kafası iki şeyle meşgul olur ve bu gibi durumlarda ise, ekseriyetle çok önemli hususlar kaçırılmış olur Ayrıca, böyle bir vaziyette namaza durmada, namaza da hakaret vardır Zira o, hemen geçiştiriliverecek kadar basit bir iş değildir O, hemen aradan çıkarılıversin diye değil, arayı aydınlatsın diye vardır
Namaza Hazırlık
Diğer taraftan, huzur-u kalble namaz kılmak için yapacağı bütün ön hazırlıklar da, aynen namaz gibi insana sevap kazandırır Onun için evvelâ, atması gerekli olan şeyleri atacak ve ibadet turnikesine sadece ibadet duygusuyla girecek ve namazda kendisini meşgul edecek bütün tesirlerden kurtularak, namaza öyle duracaktır Böylece namaza durma anına kadar geçen her merhale, o insana yine sevap kazandıracaktır Çünkü onun niyeti, huzur içinde namaz kılmaktır ve mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır[60] Düşünmeli ki, bir başkası, bu ihtiyacını görürken sadece ihtiyacını görmüş olur; hâlbuki mü'min ıtrahatında dahi sevap kazanır evet onun istincası, istibrası hep sevaptır
Aslında ihtiyacın giderilmesi, abdestin alınması, insanı ruhen namaza hazırlamaları itibarıyla da oldukça ehemmiyetlidirler İster bu abdest uzuvlarının yıkanması esnasında vücuttaki elektriklenmenin mecra değişikliğine uğramasından, isterse getirilen başka izahlar sebebiyle olsun, netice değişmez Aslında mü'min abdest alırken, bu gibi hikmetleri hiç de aklına getirmez O, abdesti ne için alıyorsa sadece onu düşünür Düşündükleri arasında en birinci sırayı da namaz alır
Abdest için yapılan hazırlık, tenbihin birincisi, abdest ise ikincisidir Sonra ezan okunur, bu da üçüncü defa insanı namaz için uyarır Aslında hem abdest alırken, hem de abdestin sonunda mesnun olan artık suyu içmek, dua okumak gibi sünnetleri yerine getirirken insan, hep metafizik bir gerilime girmektedir Ardından buna, bir de sünnet olan namazı kılmak eklenir ki, böylece insan farzı kılmaya tam hazır hâle gelir
Evet, namaz turnikesinde her şey bize namazı hatırlatıyor Ta işin başında minarelerden yükselen lâhûtî sadâ, gerilimimizi artırabildiğince artırıyor ve biz, Allah'ın büyüklüğünü vicdanımızda duymaya başlıyoruz Gideceğimiz mescide ulaşmak için, adımlarımızı daha da sıklaştırıyoruz böylece ezanla, ötelerden gelen bir çağrıya icabet ediyor gibi ritmimizi artırıyoruz Ezanı okuyan ses, sona doğru erimeye yüz tutarken, biz de vicdan ve ruhumuzla âdeta eriyoruz Sonra mescide gelip nafile namaza duruyoruz Bu da, bir bakıma bizim için farzın kapılarını zorlama oluyor Ve sanki nafilemizle teveccüh ettiğimiz Rabbimize şöyle demek istiyoruz:
Allahım! İstiyorum ki hep Sana teveccüh edeyim aradığımı Sende bulayım Seni görüp, Seni duyayım ve hep Seni soluklayayım Çünkü Senin dışında başka taraflara bakmak, başkalarını görmek, başka şeylerle meşgul olmak fuzulidir Ben fuzuli şeylerden kaçıyor, çok önemli bir şeye teveccüh ediyorum
Nafilede, kapıyı böylesine zorlamak ve Hak kapısının tokmağına dokunmak, farza şuurluca girebilme hâlini yakalamaya çalışmak, farzla konsantre olmak için önemli vesilelerdir
Abdest, yapacağı tesiri yapmıştı ezan da yaptı ve nafile ile üçüncü adımı da atmış olduk İşte tam bu esnada, nağmesi sûzişî bir müezzin kalkıyor, kemal-i samimiyetle Allah'a yöneliyor ve kamet getiriyor Bizim için bu, artık heyecan adına bardağı taşıran son damla oluyor
Bu son noktada olsun, vicdan heyecana gelmiyor, Allah'a tam teveccüh edemiyor ve "Mihrabım neredesin!" deyip inleyemiyorsa o işte bir noksanlık var demektir
Müezzin kamet getirmekle, Allah'tan başka insanı meşgul edecek her şeye son darbeyi indirir ve kul da "Allahü Ekber" deyip namaza bu mülâhaza ile girer, sonra da rükûa giderken, secdeye varırken hep bu sözü tekrar eder Böylece her rükünde Rabbinin büyüklüğünü, kendisinin de küçüklüğünü ilan ederek: "Rabbim, Sen büyüksün, ben de küçük" der, Büyük azametiyle durur, küçük de O'nun karşısında tam bir kulluk ve kölelik şuuru içinde serfürû eder, düşüncesiyle kıvranır durur Siz isterseniz buna, namazla konsantre olmanın umumî serencamesi diyebilirsiniz
İnsan, namazda Allah'a ulaşır hem öyle ulaşır ki, Hz Muhammed Mustafa'nın Miraç'ta Allah'a mülâki olup, verdiği selâmı, o da Tahiyyat'ta, doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk'a yöneltir ve o selâmı tekrar eder
Hataların Temizlenmesi
Hadis-i şerifte hataların mahvedilmesinden bahsedilerek يَمْحُو اللّٰهُ "Hataları siler temizler" deniliyor Burada "mahv" yazılmış bir şeyin silinmesi demektir Öyle ise, hata bir nüve hâlinde tabiat-ı beşerde var İnsan bu nüveyi ya nemalandırır veya gelişmesine fırsat vermez Allah Resûlü'nün tavsiye ettiği hususların yapılmasıyla Cenâb-ı Hak, bu hataları silip süpürür ve kabiliyet-i şerri de kabiliyet-i hayra çevirir
يَمْحُو اللّٰهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ âyetinde de bu hakikate işaret edilir Âyet şöyle demektedir: "Allah dilediğini silip iptal eder, (dilediğini de) isbat edip sabit bırakır Bütün kitapların aslı O'nun yanındadır"[61]
Demek oluyor ki, hata istidat olarak insan tabiatından ayrılmayan bir araz ve her insan için çok önemli bir husus Öyle ise, onun temizlenmesi ve silinmesi de mutlaka herkesi ilgilendirecektir
Her insan hata işleyebilir, hatta hayatını inhiraflar içinde sürdürebilir Ancak bu hataların silinerek yerlerine âli derecelerin kaydedilmesi de, her zaman ve herkes için mümkündür İşte böyle bir bahtiyarlığa mazhar olma yollarından biri de, her şeye rağmen, bütün sıkıntılara katlanarak abdest almaktır ikinci olarak ciddî bir arzu ve iştiyakla sürekli mescitlere koşmak, sonra da âdeta kalbi mescide asılı kalmak ve hayatımın diğer parçalarına da nur saçayım diye, yine mescide gelmek niyetiyle mescidden ayrılmak ve üçüncü olarak, namazdan sonra başka bir namazı intizar etmek Bunlar, hem hataları siler, götürür hem de insanı, derece derece arş-ı kemalâta urûc ettirir
أَلاَ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَا يَمْحُو اللّٰهُ بِهِ الْخَطَايَا وَيَرْفَعُ بِهِ الدَّرَجَاتِ قَالُوا: بَلَى يَا رَسُولَ اللّٰهِ قَالَ: إِسْبَاغُ الْوُضُوءِ عَلَى الْمَكَارِهِ وَكَثْرَةُ الْخُطَا إِلَى الْمَسَاجِدِ وَانْتِظَارُ الصَّلاَةِ بَعْدَ الصَّلاَةِ فَذَلِكُمُ الرِّبَاطُ فَذَلِكُمُ الرِّبَاطُ فَذَلِكُمُ الرِّبَاطُ
"Allah'ın, hatalarınızı silip temizleyeceği ve sizi derece derece yükselteceği (önemli) bir hususa delâlet edeyim mi? Ashabı: Evet yâ Resûlallah dediler O da şöyle buyurdu: (Şartların alabildiğine ağırlaştığı ve) abdestin zorlaştığı durumlarda, eksiksiz, tastamam abdest almak, mescitle (ev arasında gelip) gidip çok yol yürümek ve bir namazdan sonra diğer bir namazı beklemeye koyulmak, işte (sınır boylarında nöbet tutma seviyesinde kendini Hak'la) irtibatlandırma budur"[52]
Şimdi, yine gücümüz yettiği ölçüde bu zeberced söz dizisi üzerinde duralım:
Evvelâ, Allah Resûlü, أَلاَ kelimesiyle, sözünün başında tenbih yapıyor ve muhatapları uyarıyor Zira hadisin devamında anlatılacak olan meseleler, dikkat isteyen meselelerdir Zaten onların yapılması, ancak dikkat ve uyanıklıkla mümkündür Bazı davranışlara insan, uyku hâlinde de muvaffak olabilir Meselâ, bir insan uyuduğu için zina etmese veya uyuduğu için gıybette bulunmasa, en azından böyle günahlara girmemiş olur Fakat bizim üzerinde durmak istediğimiz davranışlar, bizzat uyanıklık isteyen ve ancak uyanık olanların yapmaya muvaffak olacakları amellerdendir Onun için, sözün başına tenbih edatı olan أَلاَ getirilmiştir
"Hata" kelimesi de, hadiste dikkat çeken bir kelimedir Her insan hata işler Hatta hatası olmadığını söyleyen bir insan, en büyük hatayı yapmış sayılır Hata işlememek enbiyâya mahsustur; herkes hata işler, hata işleyenlerin en hayırlısı da tevbe edenlerdir[53] İşte burada Allah Resûlü, insanı gayyaya doğru sürükleyen hatalardan kurtulma çaresini haber vermek istiyor
Sadece hatadan kurtulmak yeterli değil, insanın derece derece yükselmesi ve mesafe alması da çok önemlidir Aslında hatanın silinmesi de onun bir derece yükselmesi demektir Diğer yapacağı amellerle de o, ayrı derinliklere ulaşacaktır Böylece insan menfî-müsbet bu amelleri sayesinde nurdan bir helezon içine girecek ve sürekli nâmütenâhîliğe doğru pervaz edecektir Zannediyorum, mârifet-i ilâhiye deryasında yelken açmak da bu olsa gerek
Bu amellerden birincisi, en zor şartlarda abdest almaktır Ancak bu abdest, arızasız, kusursuz olmalıdır Karda, kışta, soğukta, bazen suyun abdest alınmaz gibi olduğu anlarda
İkincisi, mescit yolunda ömür tüketmektir Böyle bir ömür, bir gün, çürüyen bir çekirdek gibi, ahirette Cennet meyvesi veren bir ağaç hâline gelecektir Çok uzak mescitlere gitmek ve ayağın hiç mescidden kesilmemesi, bu da ikinci ameldir
Hedef: Namaz
Üçüncüsü ise, bir namazın ardından iştiyak içinde diğer namazı beklemektir Bu da, bir başka hadiste de ifade edildiği gibi,[54] kalbin mescide bağlı (asılı) olması, demektir
Namaz, ruhun istirahati, vicdanın tenezzühüdür Herkesin bir şeye karşı zaaf ve şehveti vardır Allah Resûlü'nün şiddetli iştiyak mânâsına şehveti ise, namaza karşıdır[55] Onun içindir ki, her defasında Bilâl'e seslenir: أَرِحْنَا يَا بِلاَلُ "Bilâl, bizi biraz rahatlat! (İçimize su serp!)"[56] der Ve وجُعِلَ قُرَّةُ عَيْنِي فِي الصَّلاَةِ "Namaz, bana gözümün aydınlığı kılındı"[57] buyurarak bu hususa işaret eder Zannediyorum, bizim Cennet'e girerken duyacağımız arzu ve iştiyakı, Allah Resûlü, her namaza duruşunda hissediyordu ve onun için de, bir namazdan sonra diğer namazı iştiyakla bekliyordu
Hadiste üç ayrı şey anlatılıyor Ancak, dikkat edilirse, bütün bu üç şeyin de namaz etrafında dönüp durduğu hemen anlaşılır
Namaz, insan hayatında, ucu miraca dayanan ve insanı, insanî hakikatlere karşı en güzel şekilde uyaran, tenbihte bulunan önemli bir faktördür ki, mü'minin miracı sayılmıştır
Namaz, dinin direğidir[58] ve sefine-i dini namaz yürütür O olmayınca, dinin uzun süre ayakta durması mümkün değildir Namaz, nasıl bizatihî tenbih işidir; öyle de edası da aynı şekilde bir münebbih olarak yerine getirilmelidir İnsan, namazını kalbi ve duyguları başka bütün meşgalelerden âzâde olarak eda etmelidir Onun içindir ki, insanın abdest için sıkıştığı bir durumda namaza durması makbul sayılmamıştır[59] Evet, insan, kafası böyle şeylerle meşgulken namaza durmamalıdır Çünkü o anda insanın kafası iki şeyle meşgul olur ve bu gibi durumlarda ise, ekseriyetle çok önemli hususlar kaçırılmış olur Ayrıca, böyle bir vaziyette namaza durmada, namaza da hakaret vardır Zira o, hemen geçiştiriliverecek kadar basit bir iş değildir O, hemen aradan çıkarılıversin diye değil, arayı aydınlatsın diye vardır
Namaza Hazırlık
Diğer taraftan, huzur-u kalble namaz kılmak için yapacağı bütün ön hazırlıklar da, aynen namaz gibi insana sevap kazandırır Onun için evvelâ, atması gerekli olan şeyleri atacak ve ibadet turnikesine sadece ibadet duygusuyla girecek ve namazda kendisini meşgul edecek bütün tesirlerden kurtularak, namaza öyle duracaktır Böylece namaza durma anına kadar geçen her merhale, o insana yine sevap kazandıracaktır Çünkü onun niyeti, huzur içinde namaz kılmaktır ve mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır[60] Düşünmeli ki, bir başkası, bu ihtiyacını görürken sadece ihtiyacını görmüş olur; hâlbuki mü'min ıtrahatında dahi sevap kazanır evet onun istincası, istibrası hep sevaptır
Aslında ihtiyacın giderilmesi, abdestin alınması, insanı ruhen namaza hazırlamaları itibarıyla da oldukça ehemmiyetlidirler İster bu abdest uzuvlarının yıkanması esnasında vücuttaki elektriklenmenin mecra değişikliğine uğramasından, isterse getirilen başka izahlar sebebiyle olsun, netice değişmez Aslında mü'min abdest alırken, bu gibi hikmetleri hiç de aklına getirmez O, abdesti ne için alıyorsa sadece onu düşünür Düşündükleri arasında en birinci sırayı da namaz alır
Abdest için yapılan hazırlık, tenbihin birincisi, abdest ise ikincisidir Sonra ezan okunur, bu da üçüncü defa insanı namaz için uyarır Aslında hem abdest alırken, hem de abdestin sonunda mesnun olan artık suyu içmek, dua okumak gibi sünnetleri yerine getirirken insan, hep metafizik bir gerilime girmektedir Ardından buna, bir de sünnet olan namazı kılmak eklenir ki, böylece insan farzı kılmaya tam hazır hâle gelir
Evet, namaz turnikesinde her şey bize namazı hatırlatıyor Ta işin başında minarelerden yükselen lâhûtî sadâ, gerilimimizi artırabildiğince artırıyor ve biz, Allah'ın büyüklüğünü vicdanımızda duymaya başlıyoruz Gideceğimiz mescide ulaşmak için, adımlarımızı daha da sıklaştırıyoruz böylece ezanla, ötelerden gelen bir çağrıya icabet ediyor gibi ritmimizi artırıyoruz Ezanı okuyan ses, sona doğru erimeye yüz tutarken, biz de vicdan ve ruhumuzla âdeta eriyoruz Sonra mescide gelip nafile namaza duruyoruz Bu da, bir bakıma bizim için farzın kapılarını zorlama oluyor Ve sanki nafilemizle teveccüh ettiğimiz Rabbimize şöyle demek istiyoruz:
Allahım! İstiyorum ki hep Sana teveccüh edeyim aradığımı Sende bulayım Seni görüp, Seni duyayım ve hep Seni soluklayayım Çünkü Senin dışında başka taraflara bakmak, başkalarını görmek, başka şeylerle meşgul olmak fuzulidir Ben fuzuli şeylerden kaçıyor, çok önemli bir şeye teveccüh ediyorum
Nafilede, kapıyı böylesine zorlamak ve Hak kapısının tokmağına dokunmak, farza şuurluca girebilme hâlini yakalamaya çalışmak, farzla konsantre olmak için önemli vesilelerdir
Abdest, yapacağı tesiri yapmıştı ezan da yaptı ve nafile ile üçüncü adımı da atmış olduk İşte tam bu esnada, nağmesi sûzişî bir müezzin kalkıyor, kemal-i samimiyetle Allah'a yöneliyor ve kamet getiriyor Bizim için bu, artık heyecan adına bardağı taşıran son damla oluyor
Bu son noktada olsun, vicdan heyecana gelmiyor, Allah'a tam teveccüh edemiyor ve "Mihrabım neredesin!" deyip inleyemiyorsa o işte bir noksanlık var demektir
Müezzin kamet getirmekle, Allah'tan başka insanı meşgul edecek her şeye son darbeyi indirir ve kul da "Allahü Ekber" deyip namaza bu mülâhaza ile girer, sonra da rükûa giderken, secdeye varırken hep bu sözü tekrar eder Böylece her rükünde Rabbinin büyüklüğünü, kendisinin de küçüklüğünü ilan ederek: "Rabbim, Sen büyüksün, ben de küçük" der, Büyük azametiyle durur, küçük de O'nun karşısında tam bir kulluk ve kölelik şuuru içinde serfürû eder, düşüncesiyle kıvranır durur Siz isterseniz buna, namazla konsantre olmanın umumî serencamesi diyebilirsiniz
İnsan, namazda Allah'a ulaşır hem öyle ulaşır ki, Hz Muhammed Mustafa'nın Miraç'ta Allah'a mülâki olup, verdiği selâmı, o da Tahiyyat'ta, doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk'a yöneltir ve o selâmı tekrar eder
Hataların Temizlenmesi
Hadis-i şerifte hataların mahvedilmesinden bahsedilerek يَمْحُو اللّٰهُ "Hataları siler temizler" deniliyor Burada "mahv" yazılmış bir şeyin silinmesi demektir Öyle ise, hata bir nüve hâlinde tabiat-ı beşerde var İnsan bu nüveyi ya nemalandırır veya gelişmesine fırsat vermez Allah Resûlü'nün tavsiye ettiği hususların yapılmasıyla Cenâb-ı Hak, bu hataları silip süpürür ve kabiliyet-i şerri de kabiliyet-i hayra çevirir
يَمْحُو اللّٰهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ âyetinde de bu hakikate işaret edilir Âyet şöyle demektedir: "Allah dilediğini silip iptal eder, (dilediğini de) isbat edip sabit bırakır Bütün kitapların aslı O'nun yanındadır"[61]
Demek oluyor ki, hata istidat olarak insan tabiatından ayrılmayan bir araz ve her insan için çok önemli bir husus Öyle ise, onun temizlenmesi ve silinmesi de mutlaka herkesi ilgilendirecektir
Her insan hata işleyebilir, hatta hayatını inhiraflar içinde sürdürebilir Ancak bu hataların silinerek yerlerine âli derecelerin kaydedilmesi de, her zaman ve herkes için mümkündür İşte böyle bir bahtiyarlığa mazhar olma yollarından biri de, her şeye rağmen, bütün sıkıntılara katlanarak abdest almaktır ikinci olarak ciddî bir arzu ve iştiyakla sürekli mescitlere koşmak, sonra da âdeta kalbi mescide asılı kalmak ve hayatımın diğer parçalarına da nur saçayım diye, yine mescide gelmek niyetiyle mescidden ayrılmak ve üçüncü olarak, namazdan sonra başka bir namazı intizar etmek Bunlar, hem hataları siler, götürür hem de insanı, derece derece arş-ı kemalâta urûc ettirir